Sigara içmedi ama yine de akciğer kanserine yakalandı!
Akciğer kanserinin yüzde 90 etkeni sigara. Peki nasıl oluyor da hiç sigara içmeyen biri akciğer kanserine yakalanabiliyor?
Kanser genel olarak kontrolsüz hücre bölünmesi olarak biliniyor. Bu hücre bölünmesine etki eden farklı faktörler var. Öncelikle genetiğimiz yani kalıtsal özelliklerimiz, çevresel etkenlerimiz (yaşam stilimiz, spor yapıp yapmadığımız, günlük yeme-içme-madde kullanım alışkanlıklarımız-mesleki olarak ya da yaşadığımız ortamın hava kalitesi vb.) farklı düzeylerde genetiğimizi ve hücrelerimizi etkiler.
Akciğer kanserinden yola çıkarsak sigaranın akciğerlere ciddi oranda etkisi bulunuyor. Tütünü yakıyoruz ve dumanını içimize yani akciğerlerimize aldığımızda tütünün içindeki 70’ten fazla kimyasal, zararlı maddeyi de ciğerlerimize ulaştırmış oluyoruz. Bu da uzun bir süreçte akciğerdeki hücre yapısını bozarak kansere neden oluyor. Bu hücre bozulması hücrelerin kontrolsüz çoğalmasına, kansere neden oluyor. Ancak kanser tek başına tek bir tür olarak karşımıza çıkmıyor. Yalnızca akciğer kanserinin pek çok türü ve bu türlerin kendi içinde ayrıldığı alt türleri bulunuyor.
Akciğer kanserlerinin %80-85’i küçük hücre dışı akciğer kanseridir. Bu kanserler kendi içerisinde
- adenokanser,
- yassı hücreli akciğer kanseri ve
- büyük hücreli kanser olmak üzere 3 farklı şekilde ortaya çıkıyor.
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de en yaygın görülen akciğer kanseri adenokanser olup özellikle kadınlarda, genç yaslarda ve sigara kullanmayan kişilerde daha sık gözlenir. Küçük hücre dışı akciğer kanserlerin %25-30’nu yassı hücreli kanserler oluşturur, daha çok santral yerleşim gösteren bu tümörler sigara kullanımı ile daha fazla ilişkilidir. Büyük hücreli kanserler ise akciğer kanserlerinin yaklaşık %15’inden sorumludur.
Küçük hücreli akciğer kanseri %10-15 oranında görülür. Sigara kullanımı yine bu tür tümör oluşumda en önemli etkendir. Küçük hücreli akciğer kanseri hızlı yayılma ve çoğalma eğilimi gösterirler. Bu özelliklerinden dolay aslında kemoterapi ve radyoterapiye duyarlı olmalarına rağmen birçok hastada hastalık tekrarı sıklıkla gözlenebilir.
Diğer nadir görülen akciğer kanserleri; karsinoidler, adenokistik karsinom, sarkomlarlar olarak sıralanabilir.
Tüm bunlardan anlıyoruz ki akciğer kanserinin en büyük etkeni sigara olarak bilinse de kanser türlerinin içerisinde sorumluluğun sigara olmadığı türlerde mevcut.
Sigara içmeyenlerde görülen akciğer kanserinin 3 yeni alt tipi
Eylül 2021’de Nature Genetics’te yayınlanan araştırmada ilk kez sigara içmeyenlerde görülen akciğer kanserinin 3 moleküler alt tipi tanımlandı.
Ulusal Sağlık Enstitüleri’nin (NIH) bir parçası olan Ulusal Kanser Enstitüsü’ndeki (NCI) araştırmacıların liderliğindeki uluslararası bir ekip tarafından gerçekleştirilen çalışma kapsamında sigara içme öyküsü olmayan kişilerde akciğer kanserinin genomik analizi, bu tümörlerin çoğunun vücuttaki doğal süreçlerin neden olduğu mutasyonların birikmesinden kaynaklandığını ortaya çıkardı.
Bu büyük epidemiyolojik çalışmada araştırmacılar, tümör dokusundaki genomik değişiklikleri karakterize etmek için tam genom dizilimi kullandılar ve küçük hücreli dışı akciğer kanseri teşhisi konmuş, çoğunlukla Avrupa kökenli, hiç sigara içmeyen 232 kişinin normal dokusunu eşleştirdiler. Tümörler arasında 189 adenokarsinom (akciğer kanserinin en yaygın türü), 36 karsinoid ve çeşitli tiplerde diğer yedi tümör yer alıyordu. Hastalar henüz kanser tedavisi görmemişti.
Araştırmacılar tümör genomlarını, vücuttaki doğal faaliyetlerden (örneğin hatalı DNA onarımı veya oksidatif stres) veya kanserojenlere maruz kalmaktan kaynaklanan hasar gibi belirli mutasyon süreçleriyle ilişkili mutasyon kalıpları olan mutasyon imzaları için taradılar. Mutasyonel imzalar, bir tümörün mutasyonların birikmesine yol açan faaliyetler arşivi gibi hareket ederek kanserin gelişmesine neyin neden olduğuna dair ipuçları sağlar. Bazı imzaların bilinen bir nedeni olmamasına rağmen, şu anda bilinen mutasyonel imzaların bir kataloğu mevcuttur. Bu çalışmada araştırmacılar, hiç sigara içmemiş kişilerin tümör genomlarının çoğunun endojen süreçlerden, yani vücudun içinde gerçekleşen doğal süreçlerden kaynaklanan hasarla ilişkili mutasyonel imzalar taşıdığını keşfettiler.
Beklendiği gibi, çalışma hiç sigara içmeyenlerle sınırlı olduğu için, araştırmacılar daha önce doğrudan tütün içimine maruz kalma ile ilişkilendirilen herhangi bir mutasyon imzası bulamadılar. İkinci el tütün dumanına maruz kalan 62 hasta arasında da bu imzaları bulamadılar.
Genomik analizler ayrıca hiç sigara içmemiş kişilerde akciğer kanserinin üç yeni alt tipini ortaya çıkardı ve araştırmacılar tümörlerdeki “gürültü” seviyesine (yani genomik değişikliklerin sayısına) göre bunlara müzikal isimler verdi.
Baskın olan “piyano” alt tipi en az mutasyona sahipti; yeni hücrelerin oluşumunda rol oynayan progenitör hücrelerin aktivasyonu ile ilişkili olduğu görüldü. Bu tümör alt tipi uzun yıllar boyunca son derece yavaş büyür ve birçok farklı sürücü mutasyona sahip olabileceği için tedavisi zordur. “Mezzo-forte” alt tipinde spesifik kromozomal değişikliklerin yanı sıra akciğer kanserinde yaygın olarak değişen büyüme faktörü reseptör geni EGFR’de mutasyonlar vardı ve daha hızlı tümör büyümesi sergiliyordu. “Forte” alt tipi, sigara içenlerde akciğer kanserlerinde sıklıkla görülen bir genomik değişiklik olan tüm genomun ikiye katlanmasını sergilemiştir. Bu tümör alt tipi de hızla büyür.
Önleme ve tedavi açısından potansiyel olarak farklı yaklaşımlara sahip olabilecek alt türlerin ayrılmaya başlanması önemli bir eşik olacak. Örneğin, yavaş büyüyen piyano alt tipi, klinisyenlere bu tümörleri tedavi etmenin daha az zor olduğu erken dönemde tespit etme fırsatı verebilir. Buna karşılık, mezzo-forte ve forte alt tiplerinde yalnızca birkaç önemli sürücü mutasyon bulunuyor; bu da bu tümörlerin tek bir biyopsi ile tanımlanabileceğini ve hedefe yönelik tedavilerden fayda görebileceğini gösteriyor.
Tüm bu araştırmalar birden fazla kanser türü için yeni keşif yollarının kilidini açarken sigara içme geçmişi olmayan kişilerde akciğer kanserinin nasıl ortaya çıktığı konusundaki gizemin açığa çıkmasına yardımcı olacak ve daha kesin klinik tedavilerin geliştirilmesine rehberlik edebilecek.
Merak edenler için makalenin linkini buraya bırakıyorum
https://www.nature.com/articles/s41588-021-00920-0